Şenol DEMİROĞLU

YENİ SONRA

İlk romanı Yorumsuz’la okuru her ayrıntının bir başka işarete dönüştüğü kafkaesk ve tekinsiz bir atmosferin içine çeken Demiroğlu ‘Yeni Sonra’yla bir kez daha düşle gerçeğin iç içe geçtiği bir anlatı kuruyor; ancak bu kez çok daha iyimser ve renkli bir tablo çizerek.

Bir ayağı ötekinden kısa olan ve yaşamının ilk yirmi yılını hatırlamayan Jesus Second’ın; on iki hamisi, kutsal annesi (Virginia), düşsel dostu (Chris), ezeli aşkı (İ), bebeklik hali (Jesus Three), patlak gözlü iguanası (Jesus Four) ve yazı maceraları arasında gidip gelen yaşamı ve yazar olabilme çabaları okuru bazen güldürüp bazen hüzünlendirecek bazense her iyi romanın yaptığı gibi yaşama dair ciddi sorular sormaya sevk edecek.

Ritmini hiç kaybetmeyen usta işi dili ve tıpkı hayat gibi hikâyeden hikâyeye atlayan çok katmanlı yapısıyla sadece yeni bir dünya ve yeni bir yaşam değil, yeni bir biçim ve yeni bir edebi akım arayışının sırtını edebi geleneğe yaslayan ve edebiyatın özsuyuyla beslenen evrensel öyküsüne merhaba deyin.

“Merhaba Patron!”

“Merhaba Chris!”

***
“Bak nasıl da bulanıklaşıyor her şey; nasıl da iç içe geçiyor, nasıl da değişiyor, nasıl da bütünleşiyor. Duvarlarımız bir akvaryumun kalın camları şimdi: Dışarıdan insan görünümlü balıklar, içerideki balık görünümlü biz insanları seyrediyor, biz dışarıdaki insan görünümlü balıklar, içerideki balık görünümlü insanları seyrederken. Bütün ayrımlar ortadan kalkıyor, bütün farklar anlamını yitiriyor. İçeride miyiz, yoksa dışarıda mı; insan mıyız, yoksa balık mı; söyleyebilmek imkânsız.”