Hazem KILIÇ

HASTANEDE BİR İSPİNOZ

Yoğun bakımlarda yatmak,
Diken sırtı günler yaşamaktır.
Her gün, kan rengi çay yudumlamaktır.
Ve denizlerde yüzmenin özlemi ile Anadan üryan uzanmaktır, boylu boyunca.
Öyle uzun uymuştu ki bir daha uyanmayacağını sandık. Onun esareti ile bizim kontrolümüze geçen bedeni üzerinde yaptığımız müdahalelerin hiçbirine cevap vermeyişi, bize karar verme hakkını doğurdu. Ve karar verdik,  Kayıp vaka!  Altıncı günün sabahında yüzünü silerken fark ettim, henüz,  Kayıp vaka  değildi. Yaşama olan bağlılığından daha çok esareti yaralamıştı onu. Yüzünü sildiğimde sert bir şekilde başını diğer tarafa çevirdi. Ellerini sildiğimde huysuzca ellerini elimden çekip çıkardı.

Yoğun bakım mı beni bu kadar duygusallaştırdı, yoksa yaşanacak sevdaların, aşkın kutsallığı mıydı, onu gördüğümde haykırmama neden olan? Belki de bu haykırış bana ait bile değildi. Dışarıda, yavrusu vurulmuş bir kuş gibi sağa sola kanat çırparak koşuşturan annenin haykırışıydı. Onun dilinden, onun ruhundan bana aktarılmıştı. Çığlığım o annenin çığlığıydı.