MEHTAP SEZGİN & NURAY DURAN

BEYAZ ADAM

Son yıllarda daha da buruşmuş elleriyle bir çocuğa dokunur gibi nazikçe okşadı zeytin ağacının gövdesini. Egenin meşhur poyrazı çıkmış, şiddetli rüzgâr yıllanmış ağaçların gövdesini döverken yapraklarını da sarsmaya başlamıştı. Hayri Bey kafasını kaldırıp dokunduğu ağacın sallanan yapraklarına ve aralarından sızan güneş ışığına baktı. Baba yadigârıydı bu topraklar sonra torunlarına miras kalacaktı. Ta ki İstanbuldan bir yabancı çıkıp gelene kadar…


Delice âşık olduğu kadın, ilk aşkı, o güzel yüzüyle karşısında Tuğrulun avucuna bir deniz kabuğu bırakıyor ve o cümleleri yine tekrarlıyordu. “Hayır” diyordu Tuğrul, “istediğim bu değildi, lütfen!” diyerek elini uzatıyor ama o korkunç sesle birlikte karısı aynı sona doğru yol alıyordu. 


Uyandığında kan ter içindeydi. Yataktan fırlayıp banyoya koştu, aynadaki yansımasına baktı uzun uzun. Asla dava kaybetmemesiyle nam salmış başarılı hukukçu kimliğinin yanında, kimseye göstermediği bir kimliği daha vardı. Hem doğayı hem de insanları katleden bir acımasız...