Şu hayatta hepimiz bir şeyler yazıyoruz.
Kimi zaman dile getiremediklerimizi bir yerlere karalıyoruz, kimi zaman da
çığlık çığlığa itiraf etmek istediklerimize şahit tutuyoruz kâğıtları. Bazen yanlış yazıp siliyoruz, bazen de
üzerlerini çiziyoruz.
Kimi aklındakileri kâğıtlara, kimi de tozlu
bir masanın üzerine yazıyor. Yani yazmak bize iyi geliyor ve biz insanoğlu da
yazıyoruz. Peki insan acısı ne kadar derinse o kadar büyük mü yazabiliyor?
Yahut ne kadar mutluysa yazdıkları da o kadar keyifli mi oluyor?
Bilmiyorum... Bu sorunun cevabını ben de
bilmiyorum. Elbette bir insan neler yaşadıysa yazdıklarında da hayatından izler
bırakacaktır. Yeni bir eser okuduğumuz zaman aslında o eseri yazan kişinin
yüreğinden bir parça oluyoruz. Kimi hissettikleri kadar büyük yazıyor kimi de
ustaca yazdıkları kadar derin hissettiriyor. Yani yazdıklarımız da hayatımızdan
birer parça ve bizler her zaman hayatımızdan veya yüreğimizden bir şeyler yazıyoruz.
En güzeli de yazmak için kimseden izin almanız gerekmiyor. Size kendi
yazdıklarımdan yola çıkarak söyleyebileceğim bir şey varsa o da benim için
yazmak ağlamaktır kâğıtlara...